9 Ağustos 2014 Cumartesi

Sansasyonel

Sevmek sahip olmak değildir, sevmek değer vermektir! Hatta sevmek özgür bırakabilmektir.

Ben söylemedim, bu ve benzeri sözler çok söylenmiş, çok fazla var. Bu sabah Osho'dan bir paylaşım okudum, "bir çiçeği seviyorsan bırak yaşasın" diyordu. Sevdiğim çiçeği dalından koparıp bir vazoya koymak varken bırakayım yaşaşın, nasıl bir mantıktır? (İnsan yaradılışı, her konuşana, her söze, önce bir posta koyup, itiraz etmeden düşünmek olur mu?)

Ey Osho, benim güzel bir çiçeği görünce ilk aklımdan geçen, onu o daldan koparıp sahip olmaktır. Güzelse benim olsun. Çiçek koparmak karşı konulamaz bir dürtüdür, vazgeçemediğim... Yaşadıkça, yaş ilerledikçe, çiçekleri tanıdıkça anlıyorum, aslında onlar çekiciliklerini, cazibelerini kaybetmeseler de benim onları koparma isteğim azalıyor ama yine de bu dürtü benimle yaşamaya devam ediyor. 

Biliyorum ki güller tehlikeli çiçeklerdir, dikkatsizce dalına yapışırsam canımı yakar. Eğer gerekli ekipmanım varsa, eldiven ve makas gibi, acımasızca bir tanesini koparmayı hiç ihmal etmem. Gül dalında güzeldir yanlış bir öğretiymiş, aslında gül ne kadar çok budanırsa o kadar fazla çiçek verir, mazoşist!

Bazı çiçekler de gizemlidir, gelincik örneğin, dalından kolayca kopar ama bıraktığı beyaz sıvı ellerime bulaşıp önce yapışkanlık hissi verip, ardından elimdeki sıvı kahverengine döner, ya, of o ne berbat bir histir! Yıkasam bile ne yapış yapışlığı geçer ne de rengi çıkar, bu nedenle bırakırım dalında kalsın, sadist!

Tanımadığım daha önce hiç karşılaşmadığım öyle çok çiçek var ki hala. Bu nedenle değişik ve güzel bir çiçeğin cazibesine kapılmaya devam ediyorum. Kim etmez ki? Elimde olmadan yaklaşıp inceliyorum. Koklamadan önce mutlaka taç yapraklarının arasında arı veya böcek var mı diye kontrol etmeyi asla ihmal etmiyorum. (Tecrübe edilmiş bilgi, başınıza gelebilecek büyük acılardan birini yaşamamak için sizin de aklınızın bir köşesinde bulunsun, her çiçek güzel kokmama ihtimali taşıdığı gibi, güzel kokan çiçeklerin saklanmış gizli koklayanları var olabilir. Burnumu sokmadan iki defa düşünmek ve temkinli olmam da fayda var.)

Ne olursa olsun, ne kadar öğrenmiş, ne kadar tanımış olursam olayım ben bir çiçek görünce, hele ki daha önce görmediğim güzellikte ve ilginç bir çiçekse onu koparmak isteğiyle, şöyle dalına elimi uzatıveririm. Bazısı hiç karşı koymaz, gelincik gibi, ama sonradan pişman eder beni, kimisi önce canımı acıtır, gül gibi ama sonra koklamaya, izlemeye doyamam mutlu eder beni. Kimisi sürpriz yapıp boynunu büker, koparır koparmaz soluverir,örneğin hercai menekşe, üzülürüm, oracığa, dallarının altına bırakır ayrılırım yanından. Yazık olur ona da bana da...

Bazı çiçeklerin dalı öyle kalındır ki, narin incecik kırılgan görünür, şöyle hafifçe tutup, çıt diye koparabileceğimi hissederken, birden bir mücadele başlar aramızda, parmaklarımı adeta bir sicim kesmeye başlar, o dal incinmiş, kırılmış, çiçek yere doğru sarkmaktadır, bıraksam az sonra solacak, bırakmasam inatla kopmamaya kararlı, bir karşılıklı inat sorma gitsin! Hele ki o çiçeği etrafta kimse görmeden koparıverip kaçayım dediğim bir bahçedeysem, utanırım, kızarırım, kalp atışım hızlanır, soğuk terler dökmeye başlarım. Kimseler beni suçlamasın baskısı bir yandan, içten içe yaşadığım pişmanlık bir taraftan, başladığın işi yarım bırakmak istememek diğer taraftan, çiçeği incittiğime üzülüp bari biraz da su da yaşatayım isteği öte yandan... Güzelliğine aldandığım çiçek kopmaz, ben bırakamam, iki elle mücadeleye devam edip artık inceldiği yerden kopsun deyip son bir çaba asılır o güzelim taç yapraklarının elimde kalışını seyrederim. 

Elimde kalan taç yaprakları ben ne yapacağım? Onları da yere savurur, oradan, büyük bir hayal kırıklığıyla uzaklaşırım. Çiçeğe verdiğim zarara üzülmek, yenilginin ağırlığını hissetmekle geçer birkaç dakikam. Sonra yavaş yavaş öfkelenirim. Önce çiçeğe! Çok güzeldi hayal ettiğim vazoya çok yakışacaktı oysa benim hayallerimin yıkılmasına sebep oldu diye ilk veryansından sonra sorular başlar; nasıl bu kadar zarif, narin görünüp aldatıcı olabildi diye, parmaklarım hala sızlamaktadır o sırada... Sonra kendime kızmaya başlarım, ben nerede yanlış yaptım, çiçeği koparmak için bir alt dalın kenarından kırsaydım acaba kopar gelir benim olur muydu? Yanındaki dalda duran biraz daha yaşlıca olanı koparmayı deneseydim, belki dalı daha ince olurdu, bu kadar da uğraştırmaz, yormaz, üzmezdi beni diye... En sonunda mantıklı düşünme başlar; keşke hiç dokunmasaydım, bir süre gözlerimle izleyip oradan uzaklaşsaydım ve yarın yine onu orada görebilseydim demek aklıma geliverir. 

Ertesi gün oradan geçerken o koparmaya çalıştığım zedelenmiş dal ile karşılaşınca yüreğim daha çok burkulur,elimde yine bir sızı hissederim, ister istemez gözlerim oraya kayar, çiçek yoktur, dalın ucu ise boş, parçalanmış, kuru... Bir sonraki gün unutmak isterim, karşı kaldırımdan yürümeyi tercih ederim. Ama tam o bölgeden geçerken yeniden hatırlar, olanlar için hem çiçeğe hem kendime yeniden kızarım. 

Bununla da kalmaz bir süre çiçeklere düşman muamelesi yaparım. Çünki artık hepsi bana o sahip olamadığım çiçeği hatırlatmaktadır. Aradan biraz daha zaman geçince yavaş yavaş öfkem azalmış yeniden sevmeye başlamışımdır, ama bir farkla artık koparmak, sahip olmak, ömründen çalmak istemem hiçbir çiçeğin. Biraz daha zaman geçince unuturum bu yaşananları, daha doğrusu unutmam ama artık hatırladığım zaman o ilk zamanlardaki güçlü hisleri taşımıyor olduğumdan, gülümser geçerim. Sonra birgün bir çiçek daha çıkar karşıma, bu öyle al benisi yüksek bir çiçektir ki, gel beni kopar diye çağırır, koparmaya gitse de elim, ufacık bir hamle ile çiçeğin başka bir dalının gücünü denemiş olsam bile, vazgeçerim. Yeni bir üzüntü yaşamak istemiyorsam, çiçeği de üzmemem gerektiğini bilirim. Bırakırım yaşasın, ben onu görmeye geldiğimde mutluysa, yeni dallarda yeni çiçekler açmış beni bekliyordur zaten. 

Bir anlık hevesle, dalından kopardığım çiçek bana direnmese ve benimle gelebilse bu kez bir vazo içinde birkaç gün su da yaşayacaktı. Ama birkaç gün sonra ya benim hevesim bitecek ya da çiçek solup kötü kokular yaymaya başlayacaktı. Başlangıçta gözlerim parlamış, narince elime alıp incitmeden vazoya koymuş olduğum güzellikten ayrılırken yüzümü buruşturmuş, kokusunu duymamak için burnumu tıkamış ve bir çöpün içine duygusuzca fırlatıp atmış olacaktım.

Osho büyük ihtimal ile benim anlattıklarımdan daha farklı birşeyler anlatmaya çalışıyor. Sanırım Osho çiçeklerin dilinden, kaleminden yazmıştır, benim gibi sadece bencil ve tek yanlı değil. 
Olsun ben de bunları yazıverdim. Başka bir söz de der ki; "anlattıkların, karşındakinin anladığıyla sınırlıdır". Siz ne anladıysanız artık, buyrun...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder