15 Haziran 2014 Pazar

Babası

Saat gece yarısını geçeli bir hayli oldu. Oğlum az önce uykuya daldı, yoğun kemoterapinin vücuduna verdiği yıkımla iyileşme çabaları arasında gelgit bir bedenin uyuması nasıl olursa, o şekilde işte!
Hastanenin turuncu boyalı koridorunda gece sessliğini yakalamak üzere. Uzaktan birkaç ses geliyor elbet, birkaç çocuk ateşli, birkaç tanesi kimbilir neresinden dertli, anneler yorgun ama emekler, çabalar karşılıksız kalmayacak, bu yüzden azim bu koridorun ana teması, yılmak, yorulmak ve isyankarlık bu koridora giremiyor. Şükür ise dillerden düşmeyen tek kelime...
İşte emektar hemşirenin sesi yankılanıyor, uyumaya hasret koridorun kimi sakinlerini uyandıran kiminin ise yorgunluktan uyanıkken bile duyamadığı tonda.  'Noyan'ın annesiiiii' !
Bu koridorda annelerin adı yok. Birbirinin adını bilen anne çok ama bizim buradaki adımız çocuğumuzun annesi, yani burada biz ANNEyiz, gerçekten kelimenin tam anlamı ile, adımızla, yaptığımız görevle, orada bulunma amacımızla, hizmet ettiğimiz amaçla, her yönüyle ANNEyiz. 

Çok değil, az önce yattığım,uyumayı bir türlü beceremediğim, boğazıma düğüm düğüm olsa da içime bile dökemediğim gözyaşlarının kuru bir dereye dönüştürdüğü bedenimi yatak denilemeyecek, ama buna da şükür dediğim, minik süngerden fırlayarak kaldırıyorum. Hep yüreğim daha çok çarpıyor bu hastanede, istemeden kalp atışları hep iki kat hızlı, hasta çocuğuna sağlıkla bakabilme çabası, kendini sıkma ve başarma duygusu, kalbi hızlı çarpmaya itiyor bence. 
Hemşire elime dondurulmuş bir plazma tutuşturuyor. Plazma Noyan'ın vücuduna girmeden önce erimeli. Eritmek için ise ısı kaynağı olarak sadece ve sadece insan vücudunun ısısı kullanılmalı, başka bir ısı kaynağı kullanılırsa bozulma riski var. 
Bu yıl İstanbul'a uzaktan el sallayarak geçen kar, işte tam o gün soğuğunu hissettiriyor gecenin karanlığında. Biz hastane odasındaki 35. günümüzü soğuğun farkına varmadan bitiriyoruz, ama bildiğimiz o ki dışarısı Aralık ayının olması gereken soğuğunu yaşıyor. Yine bildiğimiz birşey var ki Noyan'ın annesi soğuktan nefret etmekle kalmaz, soğuk birşeyi eline aldığında o şey erimek yerine annesini dondurur! Plazma elimde gecenin o saatinde diğer anneler de uyuyorken kim eritebilir ki bunu. Bir iki kez aynı plazmayı eritme işini Noyan'ın kendisine yaptırmıştım, ama şimdi uyuyor. Hem hemşire en fazla 1 saat içinde erimesi gerek diye de uyardığına göre fazla şansım yok... "BABAsı". Bu koridorda babaların adı annelerinkinden daha kısa, onlara çocuğun adı eklenmeden sadece "babası" diye hitap ediliyor. Gecenin bu ayazında, biliyorum ki adamcağız evine gideli daha 1 saat bile olmadı ve sabah biz uyanmadan hastane bahçesine gelmişti, bütün günü bizim ihtiyaçlarımızı karşılamakla geçirmişti, 35 gündür hep aynı performansı sergileyen 'babası' tek bir telefon ile koridorun "girilmez" yazan kapısında hazır. Belli ki babası da yorgunluğu artık hissedemeyecek halde henüz uykuya dalamamış. Belli ki evine gittiğinde huzursuz ve 'şimdi ben ne yapacağım, sabah olsa da hastaneye gitsem' derdindeyken aramışım. O soğukta, o ayazda, o kadar hızlı gelmiş ki plazma buzunun erimesi çok uzun sürmüyor. Montunun içinde, göğsünde, karnında, koltuk altında ısıtıveriyor sıvıyı. Ne büyük tatmin, ne büyük bir haz, yüzündeki başarma ve oğlu için birşeyleri becerme duygusu... 

Babası, babalar, babalık... Doğum yapmış her kadın anneliği yaşar, anne olur, annedir. Annelik duygusu ne yazık ki özel bir duygu olsa da bebeği karnında taşırken edinilen ve hormonlarla takviye edilen hissedilen bir duygudur. Ama babalık öyle mi? Baba karnında taşımadığı bir insanı sevmek ve onu benimsemek için çaba göstermek zorundadır. O yüzden belki de her baba, baba olamaz, bazıları gerçek babadır. 

Allah her çocuğa gerçek 'baba' sevgisini yaşamayı nasip etsin. İskele babası olanlar hariç, tüm gerçek babaların babalar günü kutlu olsun.