2 Eylül 2014 Salı

METRO'DA SİVRİSİNEK OLMAK

Her babayiğit sivrisineğin harcı değildir İstanbul metrosunu mesken tutmak. Metroya ulaşmanın zorluğundan değil, ben ve kankalarımın varlığından! Bizim olduğumuz meskene, izinsiz karasinek bile giremez. 

Birgün mahallede market Asıf babanın üzüm sandıklarına konuçlanmış, şıralanıp kafa yaparken birdenbire aklımıza geliverdi bu metro fikri. Üzüm sandığı deyip geçme, özellikle Anjelik üzüm varsa, hele bir de hava sıcak ve satışlar yavaşsa, kasanın dibine doğru indiğinde öyle bir sarar sarmalar ki akan şıranın fermente olmaya yüz tutmuş kekre kokusu. Bugüne kadar tattığım hiçbir kandan almadığım  keyfi aldığım gibi, üzerine bütün gün hiç beslenmesem yine de acıkmam. Tamam dürüst olmalıyım, metro fikrini akıl eden bizim kanki Turist Zırzır'dı. Vakti zamanında dünya metrolarının çoğunda gezmiş, ayrıca okumayı çok seven kankimiz. 

Metro İstanbul için yeni bir ulaşım biçimi. Yıllar yılı araç trafiği, özellikle boğaz üzerinde, iki kıtayı birleştiren, insanlardan emdiğiniz kanı burnunuzdan getiren, neşe, keyif, heyecan ile yola koyulup, planlanmış bir işinizi altüst etmeye yeten köprü trafiği ile meşhur İstanbul. Metro ile tanışan bu insan topluluğunun elbette araç trafiğine herhangibir katkıları olmadı. Ne kadar fazla insan metroyu tercih etmeye başladıysa, arkadan o kadar göç, o oranda nüfus patlaması ve aracı olanların metroya binmek istememesi devam ediyor. 

İstanbul metrosunda sivrisinek... Varlığımız bile hissedilmiyor. Öyle bir keşmekeş var ki! Öncelikle metroya ulaşmak için yer altına inen yürüyen merdivenler... Kankim Turist Zırzır'ın dediğine göre başka ülkelerde insanlar bu merdivenlerde yürümeden dikileceklerse, sağ tarafta tek sıra olup sol bölümü boş bırakırlarmış. Yürüyerek inip, çıkmak isteyenler, acelesi olanlar için sol taraf işgal edilmezmiş. İstanbul metrosunda böyle bir görüntü ile karşılaşmak pek mümkün değil. Yanyana durup sohbet eden, ya da yanyana durmadan dikilemeyen insanlar dolu bu şehirde... 

İstasyona yanaşan metro vagonuna inenler ve binenlerin çarpışma sahnesi en eğlenceli bölüm. Bunu ben bile biliyorum, önce inenlere yol verilmeli, sonra binenlere sıra gelmeli. Geçen gün, bir teyzenin elindeki çantayı vagonun içine binmeye çalışanlar sıkıştırınca, teyze ayaklar dışarda el içerde hareket edemez halde kalakaldı. Kimse farkında bile değil olan bitenin. Ben olayı bizzat yakından yaşadım, çünki o çantanın içinde bu şehrin favori fast food yemeği lahmacun vardı ve ben bu koku ile çantanın içinde oluşan buharın çekim gücüyle orada bulunuyordum. Son anda uçmayı ve binenlerden birinin bacağına konmayı başarmasaydım, yok yoluna gitti denilecekti. Konduğum bacağa tutununca bir parça tadına bakmadan bırakmadım elbette. Ben oradan ayrılır ayrılmaz bir kaşıntıdır başladı adamda...

Vagonda yer bulup oturmak mümkünse oturanlar için önlerinde ayakta dikilenleri izleme keyfi başlar. Nadir de olsa şortlu ve mini etekli kızlar biner metroya. Ama çoğunlukla kara çarşaflılar! Ben bu kara çarşaflıları hiç sevmiyorum. Ellerine eldiven giymiş, ağzını burnunu dolamış, sadece ayağındaki 60 denye çoraptan bir ihtimal ısırılabilir. Isırması eksik kalsın, istemem zaten de üzerlerine konunca öyle bir görünürlük kazanıyor ki sıska, tüy kadar hafif bedenim, hemen farkediliyorum. Ben bir gizli bilgi daha paylaşayım, elin uzanabildiği yerlere konup, sokma operasyonu yapmıyorum. Genelde en güzel kısım sandalet giymiş kadınların ayaklarının altına yakın bölümleri. Kaşınsa bile eğilip kaşıyamıyorlar, beni görseler bile öldüremiyorlar, diğer ayak bu ayağın üzerine gelene kadar geçen zamanda ben çoktan karnımı doyurmuş oluyorum. Ne demiştim, oturacak yer varsa ne ala. Oturmakla konu kapanmıyor tabii. Tam oh biraz nefes aldım, şiş ayaklarım dinlenecek sevinci yaşarken yandaki oturanın vücut kokusu ile ufak bir gaz odası işkencesi başlıyor. Hele sıcak yaz aylarında, bir de akşam üzeriyse, insanlar tüm günün yorgunluğuyla ve kiriyle bu vagonları doldurunca ben bile istasyona kaçıyorum. 

İstanbul Metrosunda topuklu ayakkabı giyen kadına çok fazla rastlamadım. Hani şehirdeki kadınların genel temayülünü bilmesem ve kadın cinsinin ayakkabı tutkusundan haberdar olmasam normal karşılayacağım... 

Slot makinalarına bir jeton atıp, üç aynı resmi yakalayınca, şakır şakır dökülen para sesini bilenler ve bundan haz alanlar için bir dip not; aradabir bu zevki tatmak için metro istasyonlarındaki jetonmatiklere gidin. 20 TL kağıt para verin, 1 jeton 4TL, makina size 16 adet 1 TL, hemde gıcır gıcır altın sarısı metal para vermeye başladığında aynı hisse kapılmıyorsanız, gelin ben size Asıf Baba'nın üzüm sandığında şıra ısmarlayacağım. 

Bu şehrin ziyaretçisi çok olur. Gerek ticaret gerek turizm konularında olsun çoğu yabancı metroyu kullanır. Son zamanlarda artan Suriye'liler ve göçmen Araplar'a kucak açmış bu şehirde metro hayatı kolaylaştırıyor. Bunun  haricinde yabancı uyruklu birçok insanın nüfus içinde önemli bir yer tuttuğunu, aslında azınlık değil de çoğunluk olduklarını hissettirir metro vagonları. Çünki bunlar fazlasıyla kullanıyorlar İstanbul metrosunu. İşin aslı şu ki, metro vagonlarında gerçek İstanbul'lu var demek çok zor. Çoğunluk yerli yabancı göçmenlerden oluşuyor. Geçen akşam Anadolu'dan gelmiş bir hacı amca'nı n yanındakilere metro hakkında bir ahkam kesişi vardı ki, tam film. Dinleyen metronun proje müdürü bu amcaydı der. 

İstanbul'da metro inşaatı da kolay olmamıştır elbet. Bu şehirde planlı şehircilik olmadığından, metroyu inşa edenleri tebrik etmek gerekir. Rutubet kokusunun keskin yanık madeni yağ kokusuna karıştığı yer. Bazen raylar arasında su birikintisi görülür. Pek çok kişi güvenip metroyu kullanamıyor bu yüzden. 

Bizim metro istasyonlarında özgün müzik çalınır. Hem de elektro saz eşliğinde. Amcalar şarkıyı söylemeye kalkışmasalar üç beş kuruş para veren olacak aslında... Türküler, arabesk parçalar, metro istasyonlarının gürültüsüne gürültü katsa da güzeldir. 

Sivrisinek olarak keyif alarak geziyorum metroda. Bizden önceki kuşaklar Kurbağalıdere, Haliç'in sefasını sürerken, biz metroyu keşfettik. Sabah 6'dan gece 12'ye kadar yeterince zaman geçirebiliyoruz. Hem karnımız da tok. Apartmanların açık pencerelerini kollayıp, evdekilerin karnımız doyduğunda şişen mideyi taşıyamadığımız için konduğumuz bir duvarda, bizi öldüreceği tehdidinden uzak olmak paha biçilmez. Geceleri metrobüs devam ediyor. Canı isteyen metrobüse geçiyor. Ben geceleri Asıf babanın manavında uyumayı daha çok seviyorum. Gece şehir biraz sakinleştiğinde dinlenmek ve ertesi güne hazırlanmak güzeldir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder